Ali ÜNLÜ
Köşe Yazarı
Ali ÜNLÜ
 

KAÇAN TRENİN ARDINDAN BAKANLARIN ÜLKESİ

Hayatın içinden geçen trenlerin bir garip tarafı vardır: Her zaman son vagona yetiştiğini sanırsın, tam elini uzatırken tren bir düdükle hızlanır. Sen peronda kalırsın. Türkiye’de son yıllarda yaşadıklarımız da biraz böyle. Kaçan tren metaforu, bireysel hayatta da toplumsal düzende de her geçen gün daha çok karşımıza çıkıyor.  Biz, bir şeyler olup bittikten sonra “Aslında…” diye başlayan cümlelerle kendimizi avutmayı severiz. “Aslında ben de o işe girecektim…”, “Aslında o fırsatı ben de görmüştüm…”, “Aslında daha erken adım atsaydım…” Bu “aslında”lı cümlelerin hepsi kaçan trenin bize bıraktığı dumanı izlemekten başka bir şey değildir.  Fırsatlar, kararlar, ailenin, işin, ülkenin yönü… Her şey kendi trenini oluşturur. Kaçanı çok olur, yakalananı az.  Ama neden?  Belki de bu toplumun en büyük handikaplarından biri kararsızlıkta ısrar. Tereddütün bizim kültürde özel bir yeri var. “Dur hele bir bakayım”, “Belli olmaz”, “Kısmet değilmiş” gibi yarım kalmış cümleler, kaçan trenleri meşrulaştırmak için kullandığımız süslü bahaneler. Oysa bazı trenler gerçekten “kısmet” değil diye kaçmaz; biz binmeye cesaret etmediğimiz için kaçar.  Bir diğer gerçek: Risk almaktan korkuyoruz.  Yeni bir işe başlamak, bir adım öne çıkmak, bir ilişkiye sahip çıkmak, bir fikri savunmak, gerektiğinde yanlışa karşı ses yükseltmek… Bunların hepsi bir trenin hareket etmeden önceki kısa bekleme süresi gibidir. O birkaç saniyelik cesaret gösterilmezse tren gider. Bizse peronda “Belki geri gelir” diye bekleriz. Geri gelmez.    Asıl acı olan…  Kaçan trenin ardından bakarken insanın içini en çok yakan şey, “Yetişebilirdim.” hissidir.  Çünkü bu hissin içinde pişmanlık, öfke, suçluluk ve hayal kırıklığı aynı anda vardır.  Bir fırsatı elinden kaçırınca, insan önce başkalarını suçlar.  “Kimse bana haber vermedi”,  “Zamanlama kötüydü”,  “Koşullar uygun değildi…”  Ama biraz durup düşününce anlarız ki çoğu tren bizim yüzümüzden kaçmıştır. Çünkü bekledik. Çünkü erteledik. Çünkü gereksiz yere hesap yaptık. Çünkü “yarın” dedik.  Oysa trenler yarını beklemez.    Toplumsal olarak kaçırdığımız trenler  Kaçan tren sadece bireysel değildir. Toplum olarak da kaçırdığımız trenler var.  Bilimde kaçırdık.  Sanayileşmede kaçırdık.  Eğitimde kaçırdık.  Demokraside kaçırdık.  Basın özgürlüğünde kaçırdık.  Her seferinde “Bir dahaki sefere bineriz.” dedik.  Ama bazı trenler geri gelmez. Gelirse de aynı istasyona uğramaz.  Neden? Çünkü dünya değişiyor, teknoloji değişiyor, hayat hızlanıyor. Biz hâlâ aynı peronda beklerken, dünya trenleri son sürat geçip gidiyor. Fırsatlar artık eskisi gibi aylarca, yıllarca kapıda beklemiyor. Dijital çağın trenleri, saniyeler içinde istasyon değiştiriyor.  Ve biz hâlâ “Bir bakayım mı, bakmayayım mı?” diye düşünüyoruz.    Kaçmayan tren var mı?  Evet.  Her yeni sabah yeni bir tren demektir. Ama bunun bir garantisi yoktur.  Bugün cesaret göstermezsen yarın aynı tren olmayacak.  Bugün bir adım atmazsan, yarın atacağın adımın yönü bile değişebilir.  Hayatta en çok değerli olan şey zamandır. Ve tren metaforu aslında zamanın sembolüdür. Kaçan tren, kaybolan zamandır. Geri dönüşü olmayan hatalardır. Gecikmiş farkındalıklardır.  Bu yüzden insanın kendine soracağı en büyük soru şudur:  “Kaç tren daha kaçırmaya tahammülüm var?”  Çoğu kişi bu sorunun cevabını bilmek istemez.  Çünkü gerçeklerle yüzleşmek cesaret ister.  Ama yüzleşmeyen, yine peronda bekler.  Hayat, peronda bekleyenlere değil, hareket edenlere güzellik sunar.  Önemli olan, trenin hızlanmadan bir adım öne çıkabilmektir.  Bugün kaçan trenlere kahrolmak yerine, yarın kalkacak trenler için cesaret toplamak gerekir.  Belki de artık “kısmet değilmiş” demeyi bırakma zamanı geldi.  Kısmet çoğu zaman cesareti olanın yanındadır.  Sen de düşün:  Şu an önümden geçen tren hangisi?  Binmezsem neyi kaybederim?  Binmeye cesaret edersem neler değişir?  Çünkü unutma…  Tren kaçtıktan sonra vagona koşan çok olur; ama zaman kimseyi beklemez. 
Ekleme Tarihi: 22 Kasım 2025 -Cumartesi

KAÇAN TRENİN ARDINDAN BAKANLARIN ÜLKESİ

Hayatın içinden geçen trenlerin bir garip tarafı vardır: Her zaman son vagona yetiştiğini sanırsın, tam elini uzatırken tren bir düdükle hızlanır. Sen peronda kalırsın. Türkiye’de son yıllarda yaşadıklarımız da biraz böyle. Kaçan tren metaforu, bireysel hayatta da toplumsal düzende de her geçen gün daha çok karşımıza çıkıyor. 

Biz, bir şeyler olup bittikten sonra “Aslında…” diye başlayan cümlelerle kendimizi avutmayı severiz. “Aslında ben de o işe girecektim…”, “Aslında o fırsatı ben de görmüştüm…”, “Aslında daha erken adım atsaydım…” Bu “aslında”lı cümlelerin hepsi kaçan trenin bize bıraktığı dumanı izlemekten başka bir şey değildir. 

Fırsatlar, kararlar, ailenin, işin, ülkenin yönü… Her şey kendi trenini oluşturur. Kaçanı çok olur, yakalananı az. 

Ama neden? 

Belki de bu toplumun en büyük handikaplarından biri kararsızlıkta ısrar. Tereddütün bizim kültürde özel bir yeri var. “Dur hele bir bakayım”, “Belli olmaz”, “Kısmet değilmiş” gibi yarım kalmış cümleler, kaçan trenleri meşrulaştırmak için kullandığımız süslü bahaneler. Oysa bazı trenler gerçekten “kısmet” değil diye kaçmaz; biz binmeye cesaret etmediğimiz için kaçar. 

Bir diğer gerçek: Risk almaktan korkuyoruz. 
Yeni bir işe başlamak, bir adım öne çıkmak, bir ilişkiye sahip çıkmak, bir fikri savunmak, gerektiğinde yanlışa karşı ses yükseltmek… Bunların hepsi bir trenin hareket etmeden önceki kısa bekleme süresi gibidir. O birkaç saniyelik cesaret gösterilmezse tren gider. Bizse peronda “Belki geri gelir” diye bekleriz. Geri gelmez. 

 

Asıl acı olan… 

Kaçan trenin ardından bakarken insanın içini en çok yakan şey, “Yetişebilirdim.” hissidir. 
Çünkü bu hissin içinde pişmanlık, öfke, suçluluk ve hayal kırıklığı aynı anda vardır. 

Bir fırsatı elinden kaçırınca, insan önce başkalarını suçlar. 
“Kimse bana haber vermedi”, 
“Zamanlama kötüydü”, 
“Koşullar uygun değildi…” 

Ama biraz durup düşününce anlarız ki çoğu tren bizim yüzümüzden kaçmıştır. Çünkü bekledik. Çünkü erteledik. Çünkü gereksiz yere hesap yaptık. Çünkü “yarın” dedik. 

Oysa trenler yarını beklemez. 

 

Toplumsal olarak kaçırdığımız trenler 

Kaçan tren sadece bireysel değildir. Toplum olarak da kaçırdığımız trenler var. 

Bilimde kaçırdık. 
Sanayileşmede kaçırdık. 
Eğitimde kaçırdık. 
Demokraside kaçırdık. 
Basın özgürlüğünde kaçırdık. 

Her seferinde “Bir dahaki sefere bineriz.” dedik. 
Ama bazı trenler geri gelmez. Gelirse de aynı istasyona uğramaz. 

Neden? Çünkü dünya değişiyor, teknoloji değişiyor, hayat hızlanıyor. Biz hâlâ aynı peronda beklerken, dünya trenleri son sürat geçip gidiyor. Fırsatlar artık eskisi gibi aylarca, yıllarca kapıda beklemiyor. Dijital çağın trenleri, saniyeler içinde istasyon değiştiriyor. 

Ve biz hâlâ “Bir bakayım mı, bakmayayım mı?” diye düşünüyoruz. 

 

Kaçmayan tren var mı? 

Evet. 
Her yeni sabah yeni bir tren demektir. Ama bunun bir garantisi yoktur. 
Bugün cesaret göstermezsen yarın aynı tren olmayacak. 
Bugün bir adım atmazsan, yarın atacağın adımın yönü bile değişebilir. 

Hayatta en çok değerli olan şey zamandır. Ve tren metaforu aslında zamanın sembolüdür. Kaçan tren, kaybolan zamandır. Geri dönüşü olmayan hatalardır. Gecikmiş farkındalıklardır. 

Bu yüzden insanın kendine soracağı en büyük soru şudur: 

“Kaç tren daha kaçırmaya tahammülüm var?” 

Çoğu kişi bu sorunun cevabını bilmek istemez. 
Çünkü gerçeklerle yüzleşmek cesaret ister. 
Ama yüzleşmeyen, yine peronda bekler. 

Hayat, peronda bekleyenlere değil, hareket edenlere güzellik sunar. 
Önemli olan, trenin hızlanmadan bir adım öne çıkabilmektir. 
Bugün kaçan trenlere kahrolmak yerine, yarın kalkacak trenler için cesaret toplamak gerekir. 

Belki de artık “kısmet değilmiş” demeyi bırakma zamanı geldi. 
Kısmet çoğu zaman cesareti olanın yanındadır. 

Sen de düşün: 
Şu an önümden geçen tren hangisi? 
Binmezsem neyi kaybederim? 
Binmeye cesaret edersem neler değişir? 

Çünkü unutma… 
Tren kaçtıktan sonra vagona koşan çok olur; ama zaman kimseyi beklemez. 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve postegram.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.