Türkiye’de modernleşme süreci, köylerden başlayarak şehirlere uzanan uzun ve sancılı bir dönüşümün hikâyesidir. Köy, tarih boyunca sadece tarımsal üretimin yapıldığı bir mekân değil; aynı zamanda geleneklerin, kültürün ve dayanışmanın merkezidir. Ancak sanayileşme, eğitim, teknoloji ve iletişim araçlarının gelişimi köy toplumunu derinden etkilemiş, onu eski yapısından kopararak bambaşka bir noktaya taşımıştır. Bugün köylerimize baktığımızda, modernleşmenin hem olumlu hem de olumsuz izlerini aynı anda görmek mümkündür.
Öncelikle modernleşmenin ekonomik boyutunu ele almak gerekir. Köyler, yüzyıllar boyunca kendi kendine yeten, kapalı bir ekonomik sisteme sahipti. Her aile hem üretici hem de tüketici konumundaydı. Ancak tarımda makineleşmenin başlamasıyla bu yapı değişti. Traktör, biçerdöver gibi araçlar üretimi kolaylaştırdı, verimliliği artırdı. Fakat bu durum, köylerde fazladan iş gücü doğmasına yol açtı. Tarlada artık herkesin emeğine ihtiyaç kalmadı. Böylece köylerden şehirlere doğru büyük bir göç dalgası başladı. Çalışma hayatında yeni fırsatlar arayan gençler köyü terk etti. Bu göç hareketi, modernleşmenin köylerdeki en görünür etkilerinden biridir.
Göçün sonuçlarından biri de demografik yapının değişmesidir. Gençlerin köylerden ayrılmasıyla birlikte geride daha çok yaşlı nüfus kaldı. Bugün birçok köyde nüfus hızla azalmakta, bazı köyler neredeyse tamamen boşalmaktadır. Genç nüfusun olmaması, köylerin sosyal ve ekonomik canlılığını yitirmesine neden olmuştur. Modernleşme köylere yol, elektrik, su ve internet gibi olanaklar getirse de, bu hizmetlerden faydalanacak insan sayısı giderek düşmektedir.
Kültürel açıdan bakıldığında ise modernleşme, köylerin geleneksel yapısını sarsmıştır. Eskiden köylerde akrabalık ilişkileri, komşuluk bağları, imece usulü yardımlaşmalar hayatın merkezindeydi. Modernleşme ile birlikte bireyselleşme öne çıktı, dayanışma kültürü zayıfladı. Televizyon, internet ve sosyal medya, köylülerin şehir hayatını yakından takip etmesine ve kendi yaşamını sorgulamasına yol açtı. Özellikle genç kuşak, köyde kalmayı bir geri kalmışlık olarak görmeye başladı. Bu durum kültürel bir yabancılaşmayı beraberinde getirdi.
Eğitim ve sağlık alanındaki gelişmeler ise köy toplumunun en büyük kazanımlarından biridir. Modernleşme sayesinde köylüler daha kaliteli sağlık hizmetlerine ulaşmaya, çocuklar ise okullarda eğitim görmeye başladı. Bu, bireylerin toplumsal hareketliliğini artırdı; köyden çıkan pek çok genç şehirlerde eğitim alarak farklı mesleklere yöneldi. Kadınların eğitim sürecine katılmasıyla birlikte köylerdeki cinsiyet rolleri de değişmeye başladı. Geleneksel olarak sadece ev ve tarımla ilgilenen kadın, artık toplumsal hayatta daha görünür hale geldi.
Modernleşmenin siyasal ve hukuksal etkilerini de göz ardı etmemek gerekir. Köylerde eskiden ihtiyar heyeti veya aile büyüklerinin sözleri belirleyici olurken, bugün devlet kurumları daha etkin hale gelmiştir. Köylüler resmi hukuk sistemine, sosyal yardım mekanizmalarına ve yerel yönetim hizmetlerine daha fazla bağlanmıştır. Bu da köyleri, modern devlet yapısının daha görünür bir parçası haline getirmiştir.Modernleşme köy toplumunu köklü biçimde dönüştürmüştür. Bu dönüşüm, köylere yeni imkânlar getirmiş ama aynı zamanda eski yapıyı da büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır. Bugün köyler, ne tamamen geleneksel ne de bütünüyle modern bir kimliğe sahiptir. Bir anlamda iki kültür arasında sıkışmış, “melez” bir yapıya bürünmüştür. Belki de bundan sonraki en önemli soru şudur: Köylerimiz, modernleşmenin getirdiği fırsatları değerlendirirken kendi kültürel miraslarını nasıl koruyacak? Bu sorunun cevabı, hem köylerin hem de ülkemizin geleceği için hayati önem taşımaktadır. Sağlıcakla kalın dostlarım.